Gunlugumuze hos geldiniz

Bu günlük, çevre sorunları ağırlıklı olarak düzenlenmiştir.

Konu ilginizi çekiyorsa yazar olarak da katkıda bulunabilirsiniz. Yazarların, yazı içeriklerinin orijinal (kendi gözlemlerine dayanan) fikirlerden oluşmasını bekleriz. Kes -yapıştır veya link vererek gönderilen yazıların yayınlanma şansı çok azdır.

Özlük haklarını zedeleme potansiyeli olan, din, politika gibi subjektif ve yoruma açık konularda yazmak isterseniz, burası sizin icin uygun yer DEĞİLDİR.

Her durumda, yazarın fikirleri bizim icin bağlayıcı olmayıp, sonuçları tamamen kendi sorumluluğundadır.

V. Onur















Salı, Temmuz 19, 2011

Seni Çok Özlüyorum Neroş...




Sevgili Neroş,

Bugün senin doğum günün...

Sen gideli 2 sene oldu bu yıl....Bense haftada en az bir kere, rüyamda Pendik'teki evinize misafir oluyorum. Aslında senin hala orada yaşadığına ve kimsenin bundan haberi olmadığına dair yalan bir dünyam var, kendimi bu dünya ile teselli ediyorum.

Hatırlar mısın bir kere beraber anneannemin mezarına gitmiştik. Sen ağlamıştın ve ' hayat çok yalan' demiştin.Bu sahne gözümden hiç gitmiyor...

Seni çok özledim, hatıran zaman geçtikçe silinmiyor maalesef...Keşke bugün yaşasaydın, işten izin alsaydım, sana pasta alıp Pendik' e gelseydim. Bana ' Hayatım,....' diye başlayan öğütler verseydin, her zamanki gibi...Sigara içseydin, ben de dumanını koklasaydım,her zamanki gibi....

Seni çok özlüyorum....

225 days under grass
and you know more than I.
they have long taken your blood,
you are a dry stick in a basket.
is this how it works?
in this room
the hours of love
still make shadows.

when you left
you took almost
everything.
I kneel in the nights
before tigers
that will not let me be.

what you were
will not happen again.
the tigers have found me
and I do not care.


Charles Bukowski

Salı, Ocak 04, 2011

Fakirlik Açılımı

 Her sabah kızım Mina'yı Tarabya'daki okuluna götürmek üzere İstinye'deki evimden çıkıyorum.Yolu kısaltmak için İstinye Carrefour'un üst yoluna geçerek dik şekilde yukarıya doğru gidiyor, yukarıdan sağa dönerek tekrar aşağı iniyorum. Böylece üçgen bir güzergah izleyerek hem trafikten kaçmış oluyorum hem de yolumu en az 10 dakika kısaltmış oluyorum.

Her sabah dikkatimi çeken manzara, Carrefour'un üst yolunda kalan "Bağlar" isimli semtteki çarşaflı kadınlar, sıvasız tuğladan ibaret evler ve doyasıya fakirlik; ve hemen 2 dakika daha yukarı ilerleyince "Tarabya Üstü" isimli semtteki zenginlik, villalar ve güvenlikli siteler...Fakirlik ve zenginlik nasıl bu kadar iç içe geçebiliyor, inanamıyorum...Bağlar'da daire fiyatları 40-50 bin TL iken, 2 dakika ileride sadece villalar olduğu için emlak fiyatları 1,5 milyon TL' ye zıplıyor...

Emlak fiyatlarını da geçtim, ama ben bu bölgeden jipimle geçerken o insanların bakışı yok mu...onların yerinde olsam ben de böyle bakardım, eminim...Kendinizi o insanların yerine koyun: bu denli fakir ve alt yapısal olarak geri kalmış bir bölgede yaşıyorsunuz, güç bela çocuk yetiştirmeye, her gün otobüsle işe gitmeye ve yoldaki su dolu çukurlara düşmemeye çalışıyorsunuz. Diğer yanda yolun hemen yukarısından lüks arabalar geliyor ve bu insanların arabalarının fiyatı bile sizin ömrünüz boyunca kazanamayacağınız bir meblağ...İsyan etmez misiniz? Kaderinize küsmez misiniz? Ben küserdim...

Ülkemizde sosyal sınıfların arasındaki uçurum inanılmaz bir hal aldı. Özellikle İstanbul gibi kalabalık şehirlerde fakir kesim ile zengin kesim bu örnekte olduğu gibi iç içe yaşamak durumunda kaldı. Böyle bir ortamda, bu kesimlerin kaynaşabilmeleriyle toplumun barışçıl ve yapıcı olmasını bekleyebilir misiniz? Ben beklemem...Bugün neden politik krizlerin yaşandığı bu dönemlerde milletçe birleşemiyor da birbirimizi yiyoruz sanıyorsunuz? Neden 'onların' lideri başka da bizim gönlümüzden geçen lider profili başka? Biz ve onlar ...işte Türkiye gerçeği...

  İngiltere ve Fransa şahsen yaşayıp gördüğüm ülkeler oldukları için bu ülkelerden örnek verebilirim. Bu ülkelerde de herkesin cebine aynı para girmiyor elbette...Ama insanlar belli bir refah seviyesinin üzerinde yaşadıkları için toplumsal tansiyon çok düşük seviyede...Şimdi şimdi bu ülkelere göçden dolayı işsizliğin ortaya çıkması nedeni ile bir takım hareketlenmeler başladı. İnsanlar ekmeklerinin azalacağını hissettiklerinde doğal olarak stres yaşıyorlar.
   İçgüdüsel olarak insanlar ve hayvanlar için en önemli konu, karınlarını doyurmak ve soylarını sürdürebilmektir. Karnı tam olarak doymayan ve soyunu sağlıklı şekilde yetiştirme olanağından mahrum kesimler elbette strese girecek ve zengin kesime diş bilemeye başlayacaklardır.Hele ki Türkiye gibi televizyon mecrasının sosyal hayatın en vazgeçilmez unsurlarından bir olduğu bir ülkede, fakir kesim televizyonda dizilerde ve magazin programlarında  zenginlerin nasıl yaşadıklarının abartılmış haline tanıklık ederse durum daha da içinden çıkılmaz bir hal alır.

Salı, Aralık 21, 2010

Yemek mi ' Zıkkım ' mı?


   Facebook,Twitter gibi uygulamalar ve hayatımızın bir parçası haline gelen yarışma programları sayesinde sokaktaki adam  'celebrity' haline geldi.Andy Warhol :'The day will come when everyone will be famous for fifteen minutes' lafı ile ne kadar da haklıymış değil mi? Birkaç yıldır TV'de gösterilen yetenek,yemek,dans ve ses yarışmaları kendi  tek günlük meşhurlarını yarattı. Ayrıca gazetelerin 3. sayfaları da kendi şöhretlerini yaratmak konusunda TV ve internetten çok daha önce büyük başarılara imza attılar.

   Bir kaç haftadır TV'deki ' Yemekteyiz' programını izleyerek tek günlük şöhretleri anlamaya çalışıyorum.Ayrıca yabancı kanallardaki benzer yarışma programlarını da takip ederek ülkemizdeki ve yurtdışındaki tek günlük şöhretlerin psikolojilerini karşılaştırmaya çalışıyorum.

  Yarışmaları izlerken, yabancı kanallardaki yarışmacılar ile türk kanallarındakiler arasında tavır ve duruş konularında büyük bir fark olduğunu gördüm. Yabancı yarışmacılar birbirlerinin işlerini överek,rakip olmalarına rağmen diğer yarışmacıların beğendikleri yönlerini öne çıkarırken, türk yarışmacılar inanılmaz ölçüsüz şekillerde birbirlerini eleştiriyorlar. Ayrıca türk yarışmacıların birbirlerine karşı yaptıkları eleştiriler sadece yarışma konusu olan alanda da değil, resmen kişisel konularda oluyor..Sanırım ne kadar ölçüsüz olunursa o derecede öne çıkılacağı düşünülüyor.
 
  Ayrıca şunu farkettim ki yabancı kanallarda yarışmacılar yarışma çerçevesinde eğlenmeyi hedefliyorlar. Türk yarışmacılar ise yarışmayı hayatlarının odak noktası haline getirerek gözleri dönmüş şekilde 'kazanmak için her yol mübah' mantığı ile hareket ediyorlar.
   
  Türk yarışmacılar derken bu insanları genellemek haksızlık olacağından farklı özellikle kitlelerin katıldığı bölümleri seyretmeye gayret ettim.Fakat üzülerek gördüm ki başı  açık, başı kapalı,müslüman,ermeni,heteroseksüel,homoseksüel...katılan hemen her  tür ve anlayıştan yarışmacı benzer davranışları gösteriyordu.
  
   Gözlemlediğim gerçekler beni bir hayli şaşırtmışken bu bakış açısının aslında sosyal hayatımızın her kademesinde mevcut olduğunu da üzülerek farkettim.Sadece tek günlük şöhretler değil ama eline kendisini ifade gücü geçiren çoğu insanın maalesef  ölçüsüz bir şekilde öne çıkmaya çalıştığını gördüm.

  Alçakgönüllülük,olgunluk,insan sevgisi, merhamet...bunlar tüm dünyada erdem olarak çocuklara aktarılan değerlerdir. Ancak maalesef bugün geldiğimiz noktada yurtdışında bu erdemlerin maalesef ülkemizden daha fazla yaşatıldığını gözlemliyorum.
  
  Görünen o ki ülkemiz insanının asırlardır yaşatmaktan gurur duyduğu  'türk- islam sentezi erdemler' bugün gelinen noktada artık laftan ibaretler...Tavırlarda oluşan bu değişikliği yaşanan sosyal çöküşün habercisi  olmaya aday değişiklikler...Gazetelerin 3. sayfalarında özellikle çocuklara karşı işlenen suçların son yıllarda ne kadar arttığını siz de farkettiniz mi? Cehalete bağlı olarak değişen değerler,tavırlar,anlayış,duruş...işte bunların bütünü işin sonunda gelinen nokta: Suç, hem de en adisinden,en şerefsizinden...

Cumartesi, Kasım 20, 2010

bizim gözümüzle izmir, bilge-volkan 2006-2010

merhaba,

İzmir'de geçirdiğimiz 4 yıl boyunca doğal olarak yerel kültürü ve insanları yakından tanıma fırsatımız oldu. Antik medeniyetler, doğal güzellikler, rum mübadelesi ve günümüz bölge insanının kırsal kesim de dahil olmak üzere geçmişinden kopmadan (belki de oradan da beslenerek) çok modern oluşu her zaman gözümüze çarpan ve bizim de ilgilendiğimiz unsurlar oldu. Bu gözlemlerimizi kendi çektiğimiz fotoğraflarla bir video yaparak paylaşmak istedik.

Selamlar

Perşembe, Kasım 18, 2010

bilge ile ispanya seyahati


Merhabalar,
Ekim ayında İspanya'ya yaptığımız seyahatte Madrid ve özellikle Toledo'da çektiğimiz fotoğrafları sizlerle paylaşmak istedik.İzlenmesi kolay ve daha eğlenceli olsun diye fotoğrafları video formatına getirip bir de müzikle destekledik.
İyi seyirler...
Bilge- Volkan

Çarşamba, Kasım 17, 2010

Eski Kitaplarınızı/ Ansiklopedilerinizi Atmayın

Dünya nereye gidiyor diye kendinize sık sık soruyor musunuz? Ben soruyorum şahsen, hem de yaşadığım her saniye...Bu soruyu durmadan kendime sormam için ortada pek çok sebep var, ama özellikle anne olduktan sonra gelecekle ilgili konular kafamı biraz daha kurcalamaya başladı. Benim çocuğum benim yaşıma geldiğinde beni ne kadar anlayacak, peki ben onu ne kadar anlayabileceğim? Dünyayı algılama tarzımız paralel olabilecek mi?
İnternet hayatımıza girdiğinden beri hem iş yaşamı hem de günlük yaşamlarımız ne kadar değişti hiç düşündünüz mü? Şahsen iş hayatına başladığımda internet çoktan iş yapış şekillerimize entegre olmuştu, dolayısı ile profesyonel hayatta internetin vardığını hiç bir zaman yadsımadım.
Ancak bugün bilgisayar ve internetin ev yaşamlarımızdaki ağırlığını gördükçe biraz yadırgamadan geçemiyorum.
Okula giden çocuklar artık defter kalemden çok klavye kullanıyorlar.Benim 2,5 yaşındaki kızım bile anne babasını bilgisayar başında görünce bilgisayardan Baby TV izlemek istediği için ' Bebitiiiii!!!' diye gelip ekranın karşısına oturuyor!
Halihazırda çalışmayan bir eski beyaz yakalı olarak evde interneti haber alma - verme ve bilgi kaynaklarına ulaşma amacıyla kullanıyorum.  Araştırdığım kategoriler eskiden kitaplardan edinilen bilgiler:
Sağlıkla ,yemek tarifleri, know how (bir işi nasıl yapmak gerektiğine dair bilgiler), çocuk bakımı vs...Bu yönden baktığınızda aslında artık kitaplara gerek kalmadığını ve internetin büyük bir bilgi hazinesi olduğunu düşünebilirsiniz... ama değil...
Bir kere kes yapıştır mantığı internette inanılmaz derecede yaygın...Site editörleri kendileri bir konuyu şahsen araştırıp yorumlamaktansa başka bir siteden hazır metinleri almayı tercih ediyorlar.Dolayısı ile belli bir konuda araştırma yaparken tıkladığınız sitelerin çoğu içerik olarak o konuda noktası virgülüne kadar aynı bilgileri size sunabiliyorlar.
Bunun dışında site editörleri,kitaplarda karşılaştığımız literer kurallara pek uymayarak yazdıkları metinlerde çokca anlam düşüklüğü,imla hatası ve eksik/yanlış bilgilendirme olmasına pek aldırmıyorlar.
Son olarak kitaplar halihazırda referans olarak verilebilmekte, ancak web siteleri resmi yazılarda referans olarak verilememekteler.
Dolayısı ile, evinizde fazlalık gibi görünen eski kitap ve ansiklopedileri gözden çıkarmayın. Ülkemizde artık bir kitap aşırı popüler değilse, yayınlandığı ilk sene baskısı bulunabiliyor, ancak ikinci seneden itibaren kitap piyasada yoka düşüyor.
Yani evinizdeki eski kitap ve ansiklopedileri bugün tekrar almak isteseniz alamayabilirsiniz. Yarın torunlarınız okulda ödev yaparken tüm arkadaşları internetteki kes kopyala metinlerle çalışırken, torununuz atmadığınız kitaplar sayesinde özgün bilgilere ulaşıp sizi minnetle anacaktır, emin olun...