Gunlugumuze hos geldiniz
Bu günlük, çevre sorunları ağırlıklı olarak düzenlenmiştir.
Konu ilginizi çekiyorsa yazar olarak da katkıda bulunabilirsiniz. Yazarların, yazı içeriklerinin orijinal (kendi gözlemlerine dayanan) fikirlerden oluşmasını bekleriz. Kes -yapıştır veya link vererek gönderilen yazıların yayınlanma şansı çok azdır.
Özlük haklarını zedeleme potansiyeli olan, din, politika gibi subjektif ve yoruma açık konularda yazmak isterseniz, burası sizin icin uygun yer DEĞİLDİR.
Her durumda, yazarın fikirleri bizim icin bağlayıcı olmayıp, sonuçları tamamen kendi sorumluluğundadır.
V. Onur
Konu ilginizi çekiyorsa yazar olarak da katkıda bulunabilirsiniz. Yazarların, yazı içeriklerinin orijinal (kendi gözlemlerine dayanan) fikirlerden oluşmasını bekleriz. Kes -yapıştır veya link vererek gönderilen yazıların yayınlanma şansı çok azdır.
Özlük haklarını zedeleme potansiyeli olan, din, politika gibi subjektif ve yoruma açık konularda yazmak isterseniz, burası sizin icin uygun yer DEĞİLDİR.
Her durumda, yazarın fikirleri bizim icin bağlayıcı olmayıp, sonuçları tamamen kendi sorumluluğundadır.
V. Onur
Salı, Aralık 21, 2010
Yemek mi ' Zıkkım ' mı?
Facebook,Twitter gibi uygulamalar ve hayatımızın bir parçası haline gelen yarışma programları sayesinde sokaktaki adam 'celebrity' haline geldi.Andy Warhol :'The day will come when everyone will be famous for fifteen minutes' lafı ile ne kadar da haklıymış değil mi? Birkaç yıldır TV'de gösterilen yetenek,yemek,dans ve ses yarışmaları kendi tek günlük meşhurlarını yarattı. Ayrıca gazetelerin 3. sayfaları da kendi şöhretlerini yaratmak konusunda TV ve internetten çok daha önce büyük başarılara imza attılar.
Bir kaç haftadır TV'deki ' Yemekteyiz' programını izleyerek tek günlük şöhretleri anlamaya çalışıyorum.Ayrıca yabancı kanallardaki benzer yarışma programlarını da takip ederek ülkemizdeki ve yurtdışındaki tek günlük şöhretlerin psikolojilerini karşılaştırmaya çalışıyorum.
Yarışmaları izlerken, yabancı kanallardaki yarışmacılar ile türk kanallarındakiler arasında tavır ve duruş konularında büyük bir fark olduğunu gördüm. Yabancı yarışmacılar birbirlerinin işlerini överek,rakip olmalarına rağmen diğer yarışmacıların beğendikleri yönlerini öne çıkarırken, türk yarışmacılar inanılmaz ölçüsüz şekillerde birbirlerini eleştiriyorlar. Ayrıca türk yarışmacıların birbirlerine karşı yaptıkları eleştiriler sadece yarışma konusu olan alanda da değil, resmen kişisel konularda oluyor..Sanırım ne kadar ölçüsüz olunursa o derecede öne çıkılacağı düşünülüyor.
Ayrıca şunu farkettim ki yabancı kanallarda yarışmacılar yarışma çerçevesinde eğlenmeyi hedefliyorlar. Türk yarışmacılar ise yarışmayı hayatlarının odak noktası haline getirerek gözleri dönmüş şekilde 'kazanmak için her yol mübah' mantığı ile hareket ediyorlar.
Türk yarışmacılar derken bu insanları genellemek haksızlık olacağından farklı özellikle kitlelerin katıldığı bölümleri seyretmeye gayret ettim.Fakat üzülerek gördüm ki başı açık, başı kapalı,müslüman,ermeni,heteroseksüel,homoseksüel...katılan hemen her tür ve anlayıştan yarışmacı benzer davranışları gösteriyordu.
Gözlemlediğim gerçekler beni bir hayli şaşırtmışken bu bakış açısının aslında sosyal hayatımızın her kademesinde mevcut olduğunu da üzülerek farkettim.Sadece tek günlük şöhretler değil ama eline kendisini ifade gücü geçiren çoğu insanın maalesef ölçüsüz bir şekilde öne çıkmaya çalıştığını gördüm.
Alçakgönüllülük,olgunluk,insan sevgisi, merhamet...bunlar tüm dünyada erdem olarak çocuklara aktarılan değerlerdir. Ancak maalesef bugün geldiğimiz noktada yurtdışında bu erdemlerin maalesef ülkemizden daha fazla yaşatıldığını gözlemliyorum.
Görünen o ki ülkemiz insanının asırlardır yaşatmaktan gurur duyduğu 'türk- islam sentezi erdemler' bugün gelinen noktada artık laftan ibaretler...Tavırlarda oluşan bu değişikliği yaşanan sosyal çöküşün habercisi olmaya aday değişiklikler...Gazetelerin 3. sayfalarında özellikle çocuklara karşı işlenen suçların son yıllarda ne kadar arttığını siz de farkettiniz mi? Cehalete bağlı olarak değişen değerler,tavırlar,anlayış,duruş...işte bunların bütünü işin sonunda gelinen nokta: Suç, hem de en adisinden,en şerefsizinden...
Cumartesi, Kasım 20, 2010
bizim gözümüzle izmir, bilge-volkan 2006-2010
merhaba,
İzmir'de geçirdiğimiz 4 yıl boyunca doğal olarak yerel kültürü ve insanları yakından tanıma fırsatımız oldu. Antik medeniyetler, doğal güzellikler, rum mübadelesi ve günümüz bölge insanının kırsal kesim de dahil olmak üzere geçmişinden kopmadan (belki de oradan da beslenerek) çok modern oluşu her zaman gözümüze çarpan ve bizim de ilgilendiğimiz unsurlar oldu. Bu gözlemlerimizi kendi çektiğimiz fotoğraflarla bir video yaparak paylaşmak istedik.
Selamlar
Perşembe, Kasım 18, 2010
bilge ile ispanya seyahati
Merhabalar,
Ekim ayında İspanya'ya yaptığımız seyahatte Madrid ve özellikle Toledo'da çektiğimiz fotoğrafları sizlerle paylaşmak istedik.İzlenmesi kolay ve daha eğlenceli olsun diye fotoğrafları video formatına getirip bir de müzikle destekledik.
İyi seyirler...
Bilge- Volkan
Çarşamba, Kasım 17, 2010
Eski Kitaplarınızı/ Ansiklopedilerinizi Atmayın
Dünya nereye gidiyor diye kendinize sık sık soruyor musunuz? Ben soruyorum şahsen, hem de yaşadığım her saniye...Bu soruyu durmadan kendime sormam için ortada pek çok sebep var, ama özellikle anne olduktan sonra gelecekle ilgili konular kafamı biraz daha kurcalamaya başladı. Benim çocuğum benim yaşıma geldiğinde beni ne kadar anlayacak, peki ben onu ne kadar anlayabileceğim? Dünyayı algılama tarzımız paralel olabilecek mi?
İnternet hayatımıza girdiğinden beri hem iş yaşamı hem de günlük yaşamlarımız ne kadar değişti hiç düşündünüz mü? Şahsen iş hayatına başladığımda internet çoktan iş yapış şekillerimize entegre olmuştu, dolayısı ile profesyonel hayatta internetin vardığını hiç bir zaman yadsımadım. Ancak bugün bilgisayar ve internetin ev yaşamlarımızdaki ağırlığını gördükçe biraz yadırgamadan geçemiyorum.
Okula giden çocuklar artık defter kalemden çok klavye kullanıyorlar.Benim 2,5 yaşındaki kızım bile anne babasını bilgisayar başında görünce bilgisayardan Baby TV izlemek istediği için ' Bebitiiiii!!!' diye gelip ekranın karşısına oturuyor!
Halihazırda çalışmayan bir eski beyaz yakalı olarak evde interneti haber alma - verme ve bilgi kaynaklarına ulaşma amacıyla kullanıyorum. Araştırdığım kategoriler eskiden kitaplardan edinilen bilgiler:
Sağlıkla ,yemek tarifleri, know how (bir işi nasıl yapmak gerektiğine dair bilgiler), çocuk bakımı vs...Bu yönden baktığınızda aslında artık kitaplara gerek kalmadığını ve internetin büyük bir bilgi hazinesi olduğunu düşünebilirsiniz... ama değil...
Bir kere kes yapıştır mantığı internette inanılmaz derecede yaygın...Site editörleri kendileri bir konuyu şahsen araştırıp yorumlamaktansa başka bir siteden hazır metinleri almayı tercih ediyorlar.Dolayısı ile belli bir konuda araştırma yaparken tıkladığınız sitelerin çoğu içerik olarak o konuda noktası virgülüne kadar aynı bilgileri size sunabiliyorlar.
Bunun dışında site editörleri,kitaplarda karşılaştığımız literer kurallara pek uymayarak yazdıkları metinlerde çokca anlam düşüklüğü,imla hatası ve eksik/yanlış bilgilendirme olmasına pek aldırmıyorlar.
Son olarak kitaplar halihazırda referans olarak verilebilmekte, ancak web siteleri resmi yazılarda referans olarak verilememekteler.
Dolayısı ile, evinizde fazlalık gibi görünen eski kitap ve ansiklopedileri gözden çıkarmayın. Ülkemizde artık bir kitap aşırı popüler değilse, yayınlandığı ilk sene baskısı bulunabiliyor, ancak ikinci seneden itibaren kitap piyasada yoka düşüyor.
Yani evinizdeki eski kitap ve ansiklopedileri bugün tekrar almak isteseniz alamayabilirsiniz. Yarın torunlarınız okulda ödev yaparken tüm arkadaşları internetteki kes kopyala metinlerle çalışırken, torununuz atmadığınız kitaplar sayesinde özgün bilgilere ulaşıp sizi minnetle anacaktır, emin olun...
Cuma, Kasım 12, 2010
Kurban Bayramı
Yine bir kurban bayramı geldi çattı…
Neden kurban kesilir,daha önce düşündünüz mü? Konu ile ilgili farklı inanışlar var, benim ilk etapta çevreden duyduğum kadarı ile aklıma gelenler:
- Çünkü Kur’an-ı Kerim’de vacip kılınmıştır
- Kurban etinin dağıtılması ile yapılacak hayır işi
- Kötülüklerden korunmak için kan dökmek gerek ( adak geleneği ile paralel bir görüş)
- Geleneğin yaşatılması
- Sırat köprüsünden geçmek için…
- Kurban kesmeseydik erkek çocuklar kurban edilecekti ( Hz. İbrahim’den günümüze ulaşan inanış-bunu 80 li yıllarda çocuk olan herkes arkadaşlarından duymuştur herhalde..)
Özetle yukarıdaki görüşlerden biri ya da birkaçına inanmak bizleri her yıl kurban kesmeye itiyor…Peki ya kurban kesilmese de kurban bedeli kadar yardım ihtiyaç sahiplerine iletilse? Kurban eti verilecek olan fakir bir ailenin çocuklarına et yerine kışlık palto ve ayakkabı alınsa? Hangisi daha etkili olur, çocukların iki gün et yemesi mi yoksa yıllarca kullanacakları yeni paltolara mı kavuşmaları?
Şimdi bunu okuyan kurban yanlısı okur diyecek ki: Tabii hem kurban kesmeli, hem de palto almalı.. Peki sen hiç bayram dışında bir günde ortada bir şey yokken fakir bir aileyi kurban bedeli kadar sevindirdin mi sevgili okur?Kendimizi kandırmayalım, bayramlar bizim senede iki kez gerçekten hayır işi yapmamız gerektiği konusunda aklımızı başımıza getiren dönemlerdir ve bu dönemlerden çok iyi faydalanmalıyız. Kurbanı kestim etini dağıttım demekle işin bitmemesi gerekiyor.
Ve hatta bir adım ileri gidip artık bu kurban kesimi işine bir son vermemiz gerekiyor.
Gazetelerde Münevver cinayeti gibi bir çok hunharca işlenmiş cinayet her gün 3. sayfaları süslüyor. Bu haberleri dehşet içinde okuyoruz değil mi?. Peki sevgili okur, böyle kanlı cinayetler işlemeyi bu insanlar nasıl beceriyorlar hiç düşündün mü? :Şiddet, tanık olunduğu oranda insanlara yakın gelir. Eğer bir toplumda kurban bayramında kan ve katliam normal sayılır ve herkesin gözü önünde icra edilirse, bu sahnelere tanık olan çocuklar elbette ki şiddeti normal sayarlar ve böyle cinayetler işleyebilirler.
Her yıl kurban bayramında gazete okumam, TV seyretmem ben… Çünkü görmek istemeyeceğim çağdışı görüntüler yayınlanacaktır medyada…Ama bu ülkede bu görüntülerden kaçamazsınız ki… Kurban bayramında kurtulsanız bile, bu sefer başka bir gün bir açılış sırasında vinçle ayağından asılan bir dananın acılar içinde kafasının kesilmesine tanık olursunuz.
Sonuç olarak unutmayın ki hayır yapmanın çok daha medeni, etkili ve çağdaş yolları var.Kuran’ın insanlığa ulaştığı senelerde halk açlık çektiği için et armağan etmek gayet geçerli bir hayır işiydi. Ama bu yüzyıllar önceydi, modern fakirin ihtiyaçları değişti.
Bu arada kurban/adak kesimine sizi iten sebep kan dökme ihtiyacıysa kusura bakmayın, ama kanı akan masum bir hayvanın eziyeti ne sizi ne de ailenizi korur. Siz gelin kan dökme ihtiyacınızı uyandıran sebep ne ise onunla ilintili bir konuda bağış yapın. Mesela bir kaza atlattınız da kurtuldunuz diye kurban mı keseceksiniz? Kurban bedelini kadar parayı kaza mağdurlarına sahip çıkan bir kuruluşa bağışlayın. Hem siz rahatlayın, hem de bağışınız sizin kadar şanslı olamayan birisine umut olsun..
İyi bayramlar…
Neden kurban kesilir,daha önce düşündünüz mü? Konu ile ilgili farklı inanışlar var, benim ilk etapta çevreden duyduğum kadarı ile aklıma gelenler:
- Çünkü Kur’an-ı Kerim’de vacip kılınmıştır
- Kurban etinin dağıtılması ile yapılacak hayır işi
- Kötülüklerden korunmak için kan dökmek gerek ( adak geleneği ile paralel bir görüş)
- Geleneğin yaşatılması
- Sırat köprüsünden geçmek için…
- Kurban kesmeseydik erkek çocuklar kurban edilecekti ( Hz. İbrahim’den günümüze ulaşan inanış-bunu 80 li yıllarda çocuk olan herkes arkadaşlarından duymuştur herhalde..)
Özetle yukarıdaki görüşlerden biri ya da birkaçına inanmak bizleri her yıl kurban kesmeye itiyor…Peki ya kurban kesilmese de kurban bedeli kadar yardım ihtiyaç sahiplerine iletilse? Kurban eti verilecek olan fakir bir ailenin çocuklarına et yerine kışlık palto ve ayakkabı alınsa? Hangisi daha etkili olur, çocukların iki gün et yemesi mi yoksa yıllarca kullanacakları yeni paltolara mı kavuşmaları?
Şimdi bunu okuyan kurban yanlısı okur diyecek ki: Tabii hem kurban kesmeli, hem de palto almalı.. Peki sen hiç bayram dışında bir günde ortada bir şey yokken fakir bir aileyi kurban bedeli kadar sevindirdin mi sevgili okur?Kendimizi kandırmayalım, bayramlar bizim senede iki kez gerçekten hayır işi yapmamız gerektiği konusunda aklımızı başımıza getiren dönemlerdir ve bu dönemlerden çok iyi faydalanmalıyız. Kurbanı kestim etini dağıttım demekle işin bitmemesi gerekiyor.
Ve hatta bir adım ileri gidip artık bu kurban kesimi işine bir son vermemiz gerekiyor.
Gazetelerde Münevver cinayeti gibi bir çok hunharca işlenmiş cinayet her gün 3. sayfaları süslüyor. Bu haberleri dehşet içinde okuyoruz değil mi?. Peki sevgili okur, böyle kanlı cinayetler işlemeyi bu insanlar nasıl beceriyorlar hiç düşündün mü? :Şiddet, tanık olunduğu oranda insanlara yakın gelir. Eğer bir toplumda kurban bayramında kan ve katliam normal sayılır ve herkesin gözü önünde icra edilirse, bu sahnelere tanık olan çocuklar elbette ki şiddeti normal sayarlar ve böyle cinayetler işleyebilirler.
Her yıl kurban bayramında gazete okumam, TV seyretmem ben… Çünkü görmek istemeyeceğim çağdışı görüntüler yayınlanacaktır medyada…Ama bu ülkede bu görüntülerden kaçamazsınız ki… Kurban bayramında kurtulsanız bile, bu sefer başka bir gün bir açılış sırasında vinçle ayağından asılan bir dananın acılar içinde kafasının kesilmesine tanık olursunuz.
Sonuç olarak unutmayın ki hayır yapmanın çok daha medeni, etkili ve çağdaş yolları var.Kuran’ın insanlığa ulaştığı senelerde halk açlık çektiği için et armağan etmek gayet geçerli bir hayır işiydi. Ama bu yüzyıllar önceydi, modern fakirin ihtiyaçları değişti.
Bu arada kurban/adak kesimine sizi iten sebep kan dökme ihtiyacıysa kusura bakmayın, ama kanı akan masum bir hayvanın eziyeti ne sizi ne de ailenizi korur. Siz gelin kan dökme ihtiyacınızı uyandıran sebep ne ise onunla ilintili bir konuda bağış yapın. Mesela bir kaza atlattınız da kurtuldunuz diye kurban mı keseceksiniz? Kurban bedelini kadar parayı kaza mağdurlarına sahip çıkan bir kuruluşa bağışlayın. Hem siz rahatlayın, hem de bağışınız sizin kadar şanslı olamayan birisine umut olsun..
İyi bayramlar…
Perşembe, Temmuz 01, 2010
Camların geri dönüşümü (dizi yazı - 2)
Ülkemizde, zaman içinde camın geri dönüşümü konusunda aksi yönde iki değişim gözlemledim.
1. Kullanılmış cam toplama konteynerlerinin sayıları gittikçe azalmaktadır.
2. Dünya üzerindeki genel gidişin (yeşil hareketi ) etkisiyle ülkemizde de, çevre bilinci eskiye oranla gittikçe daha da yaygınlaşmaktadır.
Bu çelişkinin mutlaka giderilmesi gerekmektedir.
Diğer bir deyişle, çevre bilinci yaygınlaştıkça, buna yardımcı olacak araçların da yaygınlaştırılıp çoğaltılması gerekmektedir.
Cam sözkonusu olduğunda, Şişe Cam A.Ş nin yeni bir yeşil eylemi başlatması gerekir.
Nasıl Olacak ?.
Görüşüme göre bunun için ilk adım, geri dönüşüm ( Geniş anlamında çevre ) işlevi kuruluş içinde özel bir bölüm olarak yeniden organize olmalı.
Bu bölümün bir bakısta akla gelen öncelikli görevleri...
1. Yeni cam toplama konteynerleri yapılması;
2. Eskiyen konteynerlerin öncelikle yenileri ile değiştirilmesi;
3. Cam konteynerleri bulunmayan ve yeni oluşan bölgelere konteynerler konulması.
4. Vatandasların, telefonla, konteynerlerin durumu hakkında, Şişe cam' a bilgi verilebilmesi için Türk Telekomdan 800 lü hatlar alınması, ve bu telefon numarasının konteynerlerin üzerine görünür sekilde yazılması.
5. Her konteynere bir sıra numarası verilip üzerine görünür şekilde yazılması
6. Cam konteynerlerinin konulacağı yerler konusunda semt belediyeleri ile işbirliğinin protokollere bağlanması
7. Mahalle muhtarlarına, yakınlarına konulan konteynerler hakkında bilgi verilmesi
8. 800'lü başvuru numarasını ve yakında bulunan konteynerlerinin yerini bildiren, posterler hazırlanarak duvarlara asmak, belediyelere ve muhtarlara dağitmak
9. Medyada, çevre bilincinin gelişmesini teşvik eden eğitici reklamlar yayınlatmak
10. Uygun yerlere, ağaç dikme faliyetleri için, okullara, silahlı kuvvetlere ve benzeri organize kuruluşlara kaynak ve proje sağlamak
(devam edecek)
1. Kullanılmış cam toplama konteynerlerinin sayıları gittikçe azalmaktadır.
2. Dünya üzerindeki genel gidişin (yeşil hareketi ) etkisiyle ülkemizde de, çevre bilinci eskiye oranla gittikçe daha da yaygınlaşmaktadır.
Bu çelişkinin mutlaka giderilmesi gerekmektedir.
Diğer bir deyişle, çevre bilinci yaygınlaştıkça, buna yardımcı olacak araçların da yaygınlaştırılıp çoğaltılması gerekmektedir.
Cam sözkonusu olduğunda, Şişe Cam A.Ş nin yeni bir yeşil eylemi başlatması gerekir.
Nasıl Olacak ?.
Görüşüme göre bunun için ilk adım, geri dönüşüm ( Geniş anlamında çevre ) işlevi kuruluş içinde özel bir bölüm olarak yeniden organize olmalı.
Bu bölümün bir bakısta akla gelen öncelikli görevleri...
1. Yeni cam toplama konteynerleri yapılması;
2. Eskiyen konteynerlerin öncelikle yenileri ile değiştirilmesi;
3. Cam konteynerleri bulunmayan ve yeni oluşan bölgelere konteynerler konulması.
4. Vatandasların, telefonla, konteynerlerin durumu hakkında, Şişe cam' a bilgi verilebilmesi için Türk Telekomdan 800 lü hatlar alınması, ve bu telefon numarasının konteynerlerin üzerine görünür sekilde yazılması.
5. Her konteynere bir sıra numarası verilip üzerine görünür şekilde yazılması
6. Cam konteynerlerinin konulacağı yerler konusunda semt belediyeleri ile işbirliğinin protokollere bağlanması
7. Mahalle muhtarlarına, yakınlarına konulan konteynerler hakkında bilgi verilmesi
8. 800'lü başvuru numarasını ve yakında bulunan konteynerlerinin yerini bildiren, posterler hazırlanarak duvarlara asmak, belediyelere ve muhtarlara dağitmak
9. Medyada, çevre bilincinin gelişmesini teşvik eden eğitici reklamlar yayınlatmak
10. Uygun yerlere, ağaç dikme faliyetleri için, okullara, silahlı kuvvetlere ve benzeri organize kuruluşlara kaynak ve proje sağlamak
(devam edecek)
Pazar, Haziran 20, 2010
Camların Geri Dönüşümü ( dizi yazı-1)
Ülkemizde geri dönüşüm konusunun tarihi oldukça eskilere dayanır. Bu konuya daha sonra imkanımız olursa geri döneceğiz.
Bu bağlamda, Şişecam A.Ş. 60 lı yılların sonu , 70 li yılların başında büyük gelişme gösteren cam endüstrisi için bir yandan girdi kimyasalları imalatına dönük alt yapı tesislerine yatırım yaparken diğer tarafdan, kullanılmıs cam toplayarak geri dönüşüm konusunda büyük bir hamle başlattı.
Cam toplamak için kurulan sistem basit ve etkili idi.
Mümkün olan her semt ve mahalleleye CTP den ( cam takviyeli plastik) yapılmış cam toplama konteynerleri konuldu.
Kullanılmış cam malzeme ( ki çoğunlukla boş şişelerden oluşmakta idi ) çevre bilinci olan tüketiciler tarafından bu konteynerlere atılıyor ve dolan konteyneler, toplayıcı kamyonlara boşaltılıp, üretim tesislerine taşınıyor, işlenerek yeniden kullanıma giriyordu.
Kullanılmış cam toplama konteynerleri, giderek azalsa da, halen kullanılmaya devam edilmektedir. (devamı var...)
Bu bağlamda, Şişecam A.Ş. 60 lı yılların sonu , 70 li yılların başında büyük gelişme gösteren cam endüstrisi için bir yandan girdi kimyasalları imalatına dönük alt yapı tesislerine yatırım yaparken diğer tarafdan, kullanılmıs cam toplayarak geri dönüşüm konusunda büyük bir hamle başlattı.
Cam toplamak için kurulan sistem basit ve etkili idi.
Mümkün olan her semt ve mahalleleye CTP den ( cam takviyeli plastik) yapılmış cam toplama konteynerleri konuldu.
Kullanılmış cam malzeme ( ki çoğunlukla boş şişelerden oluşmakta idi ) çevre bilinci olan tüketiciler tarafından bu konteynerlere atılıyor ve dolan konteyneler, toplayıcı kamyonlara boşaltılıp, üretim tesislerine taşınıyor, işlenerek yeniden kullanıma giriyordu.
Kullanılmış cam toplama konteynerleri, giderek azalsa da, halen kullanılmaya devam edilmektedir. (devamı var...)
Cumartesi, Mayıs 15, 2010
Denize karisan petrolun neden oldugu cevre felaketi
Bu blogda uzun zamandir yazmadigimi hatirlatan bir izleyicim, sandigimin aksine, yazdiklarimi okuyanlarin da oldugu gercegiyle yuzlestirdi beni. Tabiiki cok sevindim. Yinede, temelsiz desteksiz yararsiz konulara hatta hurafelere bile yorum yazan yurdum insani, okusa da her halde 'cevre' konusu kendisine ters geldigi icin sadece okuyor (umarim).
Bu kez, cevre felaketinin ne oldugunu fotograflarla cok guzel bir sekilde gosteren, "Deepwater Horizon" petrol platformu kazasina iliskin, "Boston Globe" gazetesinin web sitesinden alinmis bir linki BLOG umuza koyuyorum.
http://www.boston.com/bigpicture/2010/05/disaster_unfolds_slowly_in_the.html
Ozet Bilgi:
"Deepwater Horizon", deniz dibinden petrol cikartmaya yarayan Meksika korfezinde bulunan. 4000 kadar petrol platformlarindan birisidir. Isletme sorumlulugu "British Petrol" firmasina aitdir. 20.Nisan.2010 tarihinde, platform once infilak etmis sonra da ters donup batmistir. Bu kazada, 11 kisi hayatini kaybetmis, yangin gunlerce devam etmis, deniz dibinde acilan petrol kuyusunda denize karisan ham petrol sizintisini durdurmak bu ana kadar mumkun olamamistir. Gunde 5000 varil kadar ham petrol denize karismaya devam etmektedir. Kaza sonucu meydana gelen maddi hasar ve bosa akmakta olan petrol bedeli tamamen haric tutulmak kaydiyla, cevreye verilen hasar ve zararin 100 (yuz) milyar ABD dolarini coktan astigi tahmin edilmektedir.
Bu kez, cevre felaketinin ne oldugunu fotograflarla cok guzel bir sekilde gosteren, "Deepwater Horizon" petrol platformu kazasina iliskin, "Boston Globe" gazetesinin web sitesinden alinmis bir linki BLOG umuza koyuyorum.
http://www.boston.com/bigpicture/2010/05/disaster_unfolds_slowly_in_the.html
Ozet Bilgi:
"Deepwater Horizon", deniz dibinden petrol cikartmaya yarayan Meksika korfezinde bulunan. 4000 kadar petrol platformlarindan birisidir. Isletme sorumlulugu "British Petrol" firmasina aitdir. 20.Nisan.2010 tarihinde, platform once infilak etmis sonra da ters donup batmistir. Bu kazada, 11 kisi hayatini kaybetmis, yangin gunlerce devam etmis, deniz dibinde acilan petrol kuyusunda denize karisan ham petrol sizintisini durdurmak bu ana kadar mumkun olamamistir. Gunde 5000 varil kadar ham petrol denize karismaya devam etmektedir. Kaza sonucu meydana gelen maddi hasar ve bosa akmakta olan petrol bedeli tamamen haric tutulmak kaydiyla, cevreye verilen hasar ve zararin 100 (yuz) milyar ABD dolarini coktan astigi tahmin edilmektedir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)